19 Ekim 2015 Pazartesi

BALKABAGI PERISI

Dünyanın çok ücra bir köşesinde, çok güzel bir ülkeye sonbahar mevsimi gelmiş. Artık ağaçların yaprakları teker teker sararıp, dökülmeye, çocuklar hasta olmasın diye hırka giymeye başlamış. O ülkede yaşayan Maya adında çok güzel bir prenses varmış. Maya öylesine sevimliymiş ki, herkes onu çok sever, onunla oyunlar oynamak istermiş. Maya ve annesi her sonbahar mevsimi geldiğinde çarşıdan kocaman bir balkabağı alır, o bal kabağından süsler yaparlarmış. O sonbahar Maya ve annesi yine kocaman bir balkabağı almışlar. Maya annesine;
- Anne balkabağımıza bir peri resmi çizer misin? diye sormuş. Annesi de Maya 'nın başını okşamış;
- Tabi ki çizerim Maya, bu balkabağı senin, demiş ve balkabağının üstüne güzel mi güzel bir peri çizmiş. Akşam olup uyku vakti geldiğinde Maya esnemiş (esneme hareketi yap);
-Anneciğim benim çok uykum geldi, dişlerimi fırçalayıp, geceliklerimi giyeceğim, sonra da yatacağım, demiş. 
Annesi Maya 'yı öpmüş "iyi geceler güzel prensesim" demiş. Maya da anne ve babasına "iyi geceler" dedikten sonra dişlerini fırçalamış, geceliklerini giyip yatağına girmiş. Tam uyumak üzereymiş ki, gündüz süsledikleri balkabağından bir peri çıkıvermiş! 
- Sen de kimsin?  Buraya nasıl geldin? diye sormuş Maya.
Güzel peri elindeki sihirli değneği göstererek;
- Ben bir balkabağı perisiyim, kim beni bir balkabağına çizerse canlanır hayat bulurum, demiş. 
Maya o kadar şaşkınmış ki ne diyeceğini bilememiş. Bir süre minik periye baktıktan sonra;
-Elindeki sopa nedir? Onunla ne yapıyorsun? diye sormuş.
Güzeller güzeli peri;
- Bu sihirli bir değnek, yani bir çubuk, bu çubukla istediğim her şeyi yaparım, demiş.
Öaya daha çok şaşırmış;
- Şimdi odayı aydınlat desem, aydınlatabikir misin? Diye sormuş bu kez.
- Tabi ki yapabilirim, demiş peri ve elindeki sihirli değneği, içinden çıktığı balkabağına değdirmiş. "Pufff!" diye bir ses çıkmış değnekten! Bir anda bütün oda aydınlanmış. Balkabağından ışıklar saçılmaya başlamış. 
Maya "acaba rüya mı görüyorum!" diye düşünmüş ama gördükleri rüya değilmiş.
O günden sonra Maya ve balkabağı perisi çok iyi arkadaş olmuşlar. Balkabağı perisi sihirli değneğini değdirdiği herkesi iyileştirmiş, bütün fakirler zengin olmuş, bütün kötü kalpli insanlar iyi kalpli olmuş. Ancak günler geçtikçe peri yaşlanıyor ve güçsüzleşiyormuş. Bunu gören Maya;
- Balkabağı perisi sen neden bu kadar hızlı yaşlanıyorsun? diye sormuş.
- Sevgili Maya, her mevsim başlar ve biter. İlkbahardan sonra yaz gelir, yaz bitti sonbahar geldi. Şimdi sonbahar da bitiyor, havalar daha da soğuyacak ve kış gelecek. Kış geldiğinde ben de gideceğim. Bu kez kar tanesi perileri gelecek. Gitmeme üzülme, senin sihirli değneğin iyi kalbin olacak. İyi bir kalple herkese her istediğini yapabileceksin, demiş. 
Balkabağı perisinin bu anlattıklarına üzülen Maya;
- Peki ben iyi kalpli olursam, annemi babamı üzmezsem birdahaki sonbaharda tekrar gelşr misin? diye sormuş.
Balkabağı perisi Maya 'ya sarılmış;
- Elbette gelirim Maya, sen yeter ki iyi kalpli ol, erkenden uyu, yemeğini ye, yemeklerini bitirmeyen çocukları periler sevmez, anneni hiç üzme, ben yine geleceğim, demiş. 
Birkaç gün sonra bir gece uyurken birden Maya 'nın balkabağındaki ışık sönüvermiş. Maya balkabağı perisinin gittiğini anlamış. İçinden "Hoşça kal balkabağı perisi, sana verdiğim sözleri tutacağım" demiş. 
Aradan günler geçmiş, havalar iyice soğumuş, kış mevsimi gelmiş. Bu arada Maya balkabağı perisine verdiği sözleri hep tutmuş; erkenden uyumuş, yemeğini bitirmiş, annesini hiç üzmemiş... Yılın ilk karı yağmaya başladığında Maya hemen pencereye koşmuş, avuçlarını açmış. Biraz sonra avcuna bir kar tanesi konmuş.
- Merhaba Maya, ben balkabağı perisinin arkadaşıyım. Balkabağı perisi, ona verdiğin sözleri tuttuğun için sana teşekkür etti, demiş ve eriyivermiş....
Maya da o günden sonra verdiği sözleri tutmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamış. Kendi sihirli değneğinin iyi kalbi olduğunu da hiç unutmamış...

Derya Güneş

8 Ekim 2015 Perşembe

AYDEDEYİ SAKLAYAN ADAM





Çok eski zamanların birinde, sen daha doğmadan önce, balıkların uçtuğu, kuşların yüzdüğü bir ülkede kötü bir adam yaşarmış. Bu adam yerlere çöp atar, çocukların topunu patlatır, gittiği her yere kötülük saçarmış.
Bu ülkede yaşayan çocuklar ise, bu kötü adama hiç benzemezmiş. Hepsi çok çalışkanmış, erkenden uyur, birbiri ile hiç kavga etmezlermiş. Anneleri ve babaları bu çocukları çok severmiş. Çünkü ülkedeki çocuklar anne ve babalarının sözünü dinler, onları asla üzmezmiş.
Çocukları anne ve babalarından daha çok seven biri varmış. Geceleri çocuklara ninni söyler, karanliktan korkmasinlar diye ışığını saçarmış. ( sence bu ne olabilir?)
Evett! Aydede... Aydede ülkedeki çocuklara her gece şarkılar, ninniler söylermiş. Çocuklar da erkenden yataklarına girer, mışıl mışıl uyur, boyları upuzun olurmuş...
Her şey böyle çok güzel giderken, kötü kalpli adam çocuklara kötülük yapmaya karar vermiş. Onları çikolatalarla, oyuncaklarla kandırmış. Ama hiçbir çocuk onun sözüne inanıp, annesini babasını üzmemiş... Çocukların böylesine iyi kalpli olması, kötü kalpli adamı çok sinirendirmiş. O kötü sesi ile (ses kalınlaştırılır);
- Benim ne yapıp ne edip bu çocuklara kötülük yapmayı öğretmem lazım. Bu kadar iyilik bu ülkeye fazla. Hah hah hah haaa, diyerek çirkin bir kahkaha atmış.
Kötü kalpli adam günlerce düşünmüş, taşınmış en sonunda bir fikir bulmuş;
- Madem çocukları kandiramiyorum ben de aydedeyi saklarım. Böylelikle çocuklar gece hiç uyumaz, annesini babasını çok üzer,  boyları da kısacık kalır, demiş kendi kendine.
Sabırsızlıkla gece olmasını beklemiş. Gece olup aydede çıktığında bütün çocuklar hemen dişlerini fırçalamış, tertemiz geceliklerini giymiş. Hemen yataklarına girmişler. Aydede tam ninni söylemeye başlamış ki; kötü kalpli adam gökyüzüne bir merdiven dayayıp aydedenin yanına çıkmış;
- Bundan sonra çocuklara ninniler, şarkılar söylemeyeceksin! Onları erkenden uyutmayacaksin! diye bağırmış.
Aydede;
- Ama çocuklar erkenden uyumazsa sağlıklı olmazlar, boyları da kısacık kalır, anneleri ve babaları çok üzülür, demiş ama kötü kalpli adam onu hiç dinlememiş...
Yanında getirdiği koskocaman bir kara çarşafla aydedenin üstünü örtmüş.
Zavallı aydede hiçbir şey yapamamış ve bütün gökyüzü gece karanlığına bürünmüş. Çocuklar ise ne olduğunu anlayamamış. Aydede onlara ninniler söylemeyince uykuları da bir türlü gelmez olmuş. Günlerce uyuyamamışlar, aydedeyi ve ninnilerini çok özlemişler...
Yaptığı kötülükten çok memnun olan kötü kalpli adam, çocukların uykusuz kalmasına çok sevinmiş. Anneler ve babalar üzüldükçe kötü kalpli adam mutlu oluyormuş...
Günlerden birgün kötü kalpli adam bir tarlada kuşlara taş atıyormuş ( sence bu doğru bir davranış mı? )
Birden ağlayan bir çocuk sesi duymuş. "Gidip biraz da ben ağlatayım şu çocuğu"demiş kendi kendine ve çocuğun yanına gitmiş.
- Neden ağlıyorsun?  diye sormuş kaba bir sesle.
Minik sevimli çocuk gözyaşını silmiş, tanımadığı bu yabancı adama bakmış;
- Günlerdir uyuyamiyorum, aydedeyi kötü kalpli adam sakladı, demiş.
Kötü kalpli adam;
- Söyle annen baban uyutsun seni! Diye minik çocuğu azarlamış.
Minik çocuk öylesine üzülmüş ki, tekrar ağlamaya başlamış;
-Benim annem ve babam yok, çok uzaktalar, küçük Kızkardeşime ben bakıyorum. Aydede bizi her gece koruyor, ışığı ile aydınlatıyordu, ninniler söylüyor, erkenden uyutuyordu. Şimdi aydede yok, geceleri Kızkardeşim çok ağlıyor, uyumuyor, ben de uyumuyorum, çok üzgünüz, demiş ve ağlamaya devam etmiş.
Bunları duyan kötü kalpli adam, çok kötü biri olmasına rağmen çok üzülmüş. Yerde ağlayan zavallı çocuğa bakmış.
" Ben ne büyük bir kötülük yapmışım meğer, keşke bu kadar kötü kalpli olmasaydım" demiş kendi kendine.
Sonra minik çocuğa dönüp;
-Sana söz veriyorum aydede bu gece yeniden gelecek, size ninniler söyleyecek, demiş.
Gece olduğunda ise hemen gökyüzüne merdivenini dayamış. Başlamış tırmanmaya. Yüzlerce basamak çıktıktan sonra en sonunda aydedenin yanına varmış. Hemen aydedenin üzerine örttüğü kara çarşafı kaldırmış. Bir anda bütün gökyüzü aydınlık olmuş. Aydedeyi sakladığı yerden çıkaran kötü kalpli adam, ondan özür dilemiş. Aydedenin geri geldiğini gören çocuklar sevinç çığlıkları atmaya başlamış. Kötü kalpli adam bütün çocuklardan da özür dilemiş. Birdaha hiçkimseye kötülük yapmayacağına söz vermiş.
Çocuklarına kavuşan aydede ise mutluluktan ağlamaya başlamış. Çocuklarını çok özleyen aydede;
- Haydi Çocuklar, geceliklerimizi giyip, dişlerimizi fırçalayalım, sizi çok özledim, çok güzel bir ninni söyleyeceğim, demiş.
Bütün çocuklar erkenden dişlerini fırçalamış, geceliklerini giymiş ve hemen yataklarına girmiş.
Aydede başlamış ninnisini söylemeye;
(Ritimle söyle)
-çocuklar dişlerini fırçalar
Mutlu olur babalar
Çocuklar geceliklerini giyer
Mutlu olur anneler
Çocuklar yatağına girer
Aydede ninniler söyler
Kötü insanlar olmasın
Gökyüzü karanlık kalmasın
Uyu bebek uyu
Uyu çocuk uyu
Uzun olsun boyu
Bilsin sağı solu
Aydede ninniler söylesin
Dünya sen ne kadar iyisin
Mışıl mışıl uyuyor
Kocaman çocuk oluyor...


DERYA GÜNEŞ












7 Ekim 2015 Çarşamba

UYKUYA DİRENEN ÇOCUK


Günümüzde annelerin en çok şikayetçi olduğu konulardan biridir; uykuya direnmek.
Saatlerce uymayan çocuklar, sallanmadan uyumamaya yemin etmiş çocuklar, uyku öncesi ağlama krizleri geçirenler, uyumamak için bin bir bahane bulan ve morarana kadar ağlayıp anneyi perişan eden çocuklar. Bir anne için en zor durumlardan biridir, çocuğu bir türlü sağlıklı bir şekilde uyutamamak.
Uykuya direnme konusu çok geniş kapsamlı bir konudur. Birçok sebebi olabilir ve her sebep için farklı yöntemler uygulanmak zorunda kalınabilir. Bu yöntemler her çocuğa göre değişmekle birlikte bazı genel kanılar, tecrübeler ve araştırmalar vardır. Bu çözüm şekillerini her anne kendi bebeğinin mizacına göre uygulayabilir.

UYKUYA DİRENMENİN SEBEPLERİ:
  • Bebeğin yaşına göre gelişim süreçlerindeki meydana gelen değişimler (diş çıkarma, tuvalet eğitimi, yürümeye başlama, ek gıdaya geçiş vs.)
  • Taşınma, boşanma gibi olağan dışı durumlar
  • Bebeğin yüksek ateş, kızamık, su çiçeği gibi hastalıklar geçirmesi
  • Bebeğin belli bir düzende uyumaya alıştırılması ve sonrasında bu düzenin bozulması
  • Aile içi huzursuzluk
  • Annenin sütünün yetersiz gelip, bebeğin aç kalması ( 6 aylıktan küçük bebekler için)
  • Annenin stresli, gergin bir yapısının olması
  • Uykuya dalmanın, çocuğu güvensiz hissettirmesi ( annem babam beni bırakıp gidecek)
  • Annenin uyku konusunda süregelen yanlış tutumu
  • Annenin her yazılana göre çocuğun uykusunu düzenleme çabası
  • "Çocuğum gece deliksiz uyumalı" takıntısı
  • Çocuğun odası veya yatağının belirtilen düzen ve standartlarda olmaması ( bkz. http://dogrucocukegitimi.blogspot.com.tr/2015/08/cocuklarda-uyku-sorunu.html )
  • Çocuğun uyku öncesi onu rahatsız edecek şeyler yemiş olması
  • Çocuğun sallanmadan uyumaya alışkın olmaması
  • Annenin tutarsız tavırları ( bir gün kesin karar alıp çocuğu ağlata ağlata uyutmak, ertesi gün yine sallayarak uyutmak gibi kararsız tavırlar)
  • Uykuyu, çocuğun mizacına hiç uymayan bir şekilde düzenlemeye çalışmak
  • Yazılan belli uyku saatlerine bağlı kalmaya çalışmak ve çocuğu zorla buna uydurmaya çalışmak

SAĞLIKLI BİR UYKUYA GEÇİŞ SÜRECİ İÇİN NELER YAPILABİLİR?
  1. Öncelikle bütün anneler olarak (işine yarayan bilgiler hariç) araştırdığı, sağda solda duyduğu, internetteki bilgi kirliliğinden nasiplendiği, çocuğuna ve aile yapısına hiçbir şekilde uymayan bilgileri kafanızdan silip atın. İnternette, "çocuğunuzu muhteşem odasında muhteşem bir şekilde yatağına yatırın" diyebilir ama sizin çocuğunuzun odası olmayabilir, bu durumda kendinizi suçlu ve yetersiz hissetmenize gerek yok. Siz size uyan bilgiyi kullanın. Örneğin "yatağını sağlıklı bir şekilde düzenlemek" gibi
  2. Çocuğunuzun uyku düzenini başka çocuklarla kıyaslamayın. Bu hem sizi, hem de çocuğunuzu yıpratır.
  3. Teorik bilgileri okuyun, işinize yarayacağını düşündüklerinizi bir kağıda not edin ( örneğin; çarşafları haftada iki kere yıka! uyumadan önce yağlı yedirme! gecelikleri temiz giydir! korkuyorsa yanında kal!) Kendinize bu şekilde bir liste oluşturun ve ona göre hareket etmeye çalışın.
  4. KARARLI OLUN. Karalı olmak; uyku düzeni sağlamada çok önemlidir.
  5. Annelik iç güdülerinizi kullanın. Çocuğu morarana kadar ağlatmak yerine onu iyi gözlemleyip, kendinize bir uyku düzeni yakalamaya çalışın.
  6. Kendinize stresi gereksiz yük yapıp, sütünüzün azalmasına engel olun. Çocuğu aç uyutmayın.
  7. Çocuğa uyku eğitimi vermeye kalkıp, bir anda onu odasında yalnız bırakarak " hadi bakalım, artık büyüdün yalnız uyuyacaksın" gibi travma etkisi olan yanlı tavırlardan kaçının. Çocuğa kademeli yaklaşın. Kademeli öğretim; çocuğa bir şeyi bir anda yaptırmak değil, süreçler hazırlayarak adım adım yaptırmaktır.
  • Çocukla birlikte çocuğun odasında yat.
  • Çocuk uyumasa da sen uyuma numarası yap.
  • uzun zaman dirense de sen uyuma numarasına devam et.
  • Seni uyandırmaya çalışacaktır, uyanma.
  • Uykulu şekilde koynuna al, sarıl, uyutmaya çalış.
  • Uyumayıp seni tekrar uyandırmaya çalışacaktır. Uyanma.
  • Ağlamaya başlayacaktır ( en kritik nokta) İşte tam bu noktada vicdana gelip uyanırsan, bütün çabalar boşa gidecek ve çocuk bir dahaki sefere daha çok ağlayacaktır. Ağladığında gözlerini açmıyormuş hala uyuyormuş gibi tekrar koynuna al.
  • Sürekli sabırlı ve sakin ol ( çok zor olsa da )
  • odanın içinde dolansa da, ağlasa da, oradan oraya poposunu devirse de sonunda yorulacaktır.
  • Uyuduğu zaman öpüp koklama, uykusu derinleşince yataktan sessizce uzaklaş.
Bu süreç saatler bile alabilir. Her çocuğa uygun olmayabilir. Ama sabırlı olursanız, sakin olursanız yavaş yavaş uykuya dalma süreci kısalacak ve bir süre sonra kendi kendine uykuya dalacaktır.

ÇOCUĞU SALLAYARAK UYUTMAK


Birçok çocuk, sallanmadan uyumak istemez. Bu, çocuklarda sık görülen bir durumdur. Öncelikle şunu kabul etmek gerekir ki; hiçbir çocuk "sallayarak uyuma" diye bir özellikle dünyaya gelmez. Annenin, çocuğu kucağında pışpışlayarak uyutması, kolunda sallaması, meme emerken ritmik hareketlerle çocuğu sallandırması vs derken çocuk ritmik bir hareketle uyumaya alışmaya başlar. Yani aslında buna annenin kendisi zemin hazırlamış olur. 

Daha sonralarda bir bakarız; çocuk asla ama asla sallanmadan uyumuyor. Ve çaresiz şekilde ayakta sallamalar, beşikte sallamalar, pusette sallamalar, çarşafla sallamalar... Çocuk iyice alışır ve anne şunu der; "Asla sallanmadan uyumuyor, bütün gece uykusuz kalıyor ama yine uyumuyor, çok denedim uyumuyor, çok ağlıyor"...

Kesinlikle çok haklısınız, uyumaz. Çünkü artık ona alıştı. Bu gibi durumlarda asla kendinizi suçlu hissetmeyin. Annenin aşırı yorgunluğu olabilir, işi olabilir, kendi de uyumak isteyebilir, dinlenmek isteyebilir ve çocuk bir an önce uyusun, yeter ki uyusun diye bu sallama yöntemi uygulanıp,alışkanlık haline gelmiş olabilir. Bunu yaşayan ne ilk ne de son anne olacaksınız :)
Çocuğu sallayarak uyutmakta hiçbir sakınca da görmeyebilirsiniz. Uzmanlar "Çocuğun şiddetli bir şekilde sallanması, beyin sarsıntılarına sebep olabilir, sallamak çocuğun afallamasına ileri ki dönemlerde dikkat eksikliği yaşamasına sebep olabilir" diyorlar. Çocuğu sallayarak uyutmak hem anneyi çok yorma hem de bebeğe verebileceği bu potansiyel olumsuz etkilerden dolayı hiçbir zaman sağlıklı bir yöntem olarak kabul edilmez.


                     BEBEĞİ SALLAYARAK UYUTMAKTAN NASIL VAZGEÇİRİRİZ?
  1. KARARLI OLMAK birinci kuralımız olsun. Elbetteki ağlayacak ve direnecektir. Çocuğu alıştığı bir durumdan vazgeçirmek oldukça zordur. Ağlıyor diye hemen pes etmeyin. 
  2. Çocuğu bir anda sallamaktan vazgeçirmek de bir çözüm olabilir, inatçı yapıdaki bir çocuk için çok zor olsa da normal bir çocuk kesin yöntemlerden biridir bir anda normal şekilde uykuya geçirmek. Ama her ikisi de sizi yıpratana kadar ağlayacaktır hazırlıklı olun :)
  3. Çocuğu normal şekilde sallarken sallamanın şiddettini kademeli olarak azaltmak da bir yöntemdir. Ama burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var; çocuğu çok şiddetli sallarken uykuya dalışı esnasında yavaşlamak DEĞİL, zaten en başta yavaş yavaş sallayarak uykuya geçmesini beklemek önemlidir. Yani ilk yatırdığınızda mızmızlansa da normalden çok daha yavaş sallayın ve bozmadan devam edin.
  4. Daha sonra beşiğe veya ayağınıza sallamak için alsanız da sallamadan sanki sallıyormuş gibi yaparak uyutmaya çalışın. ( bu birkaç günlük hatta haftalık bir süreç olabilir, sabırla devam ettirin)
  5. Çocuğu en başta kucağınızda pışpışlayarak değil, yeni doğduğunda meme emerken bile sallanmadan sarsmadan uyutmaya çalışın. Böylelikle en başta sallamaya zemin hazırlamamış olursunuz.
  6. Kararlılığınızı her daim devam ettirin. Uykuya geçiş süreci 2-3 saati de bulsa sabırlı tavrınızı devam ettirin. Aksi halde çocuk pekiştirmelerin olumsuz anlamda en kötüsü olan "aralıklı pekiştirme" yöntemine alışır ve davranışından vazgeçmesi çok çok zorlaşır. Aralıklı pekiştirme; çocuğa ödülü ne zaman vereceğinizi belli etmeden ağlama, isteme derecesine göre kendinizin karar vermesidir. Dolayısıyla çocuk ne zaman onu sallayarak uyutacağınızdan emin olmadığı için her seferinde daha çok direnecek, daha çok ağlayacaktır. KARARLI OLUN.
  7. Çocuğu uykudan önce yürütün, yürüyemiyorsa bile kollarından tutup yorun.
  8. Uykuya sallamadan geçiş için doğru zamanı belirleyin. Örneğin çocuk öğlen uykusuna yatmıyorsa zorla öğlen uykusuna yatırıp, bir de bu davranış modelini bu zor uykuda denemeye çalışmayın. En yorulduğu, en uykusunun geldiği zamanı kollayın. "İyi de zaten uykusu gelmiyor ki" diyerek kendinizi kandırmayın :) İnsan bedeni bu, elbetteki uykuya yeni düşecektir. Varsın 17 saat uyuması gereken bebiş, birkaç gün için 12 saat uyusun.Dert etmeyin, kendinizi üzmeyin.
                             UYKU KONUSUNDAKİ SORUNLARA GENEL BAKIŞ



Annelerin "gece deliksiz uyusun" düşüncesi bazı annelerde takıntı haline gelmiş durumdadır. Çocuğumuzu iyi tanımamız ve onun mizacına asla uymayacak bir şeyi ona yerleştirmeye çalışmamız yanlış bir tutumdur. BEBEKLER GECELERİ UYANIR. UYANMAK ZORUNDADIR. Bu gayet normaldir. Çünkü minicik midesi, aldığı birkaç yudum sütten sonra elbetteki acıkır ve aç olunca uyanıp emmek ister. Zaten olması gereken de budur. Neden geceleri sürekli uyanıyor diye kendinizi strese sokmayın.

Her çocuk aynı saatte uykuya dalmayabilir, kimi 22.00de uyurken, kimi 18.00de uyur, kimi 24.00de uyur... Erken uyuması elbette güzeldir ama erken uyumaktan daha önemli bir şey var; YETERLİ UYUMAK.

Uyku düzenleme çalışmaları zor bir süreç gerektirir, uykusuz geceler, bolca sabır gerektirir, aylar sürebilir ve sizi aşırı derecede yıpratabilir. O yüzden kararlı, sabırlı ve sakin olmak bizi 3 altın kuralımız olmalı. Bebekler il doğduklarında hamur gibidir, hamurun mayasını biz belirlemesek de o mayaya uygun en güzel şekli biz belirleriz. En güzel şekli belirlemek de bilgi ve tecrübe ister, zaman ve sabır ister. Çocuğumuz sağlıklı, bağışıklığı güçlü bir çocuk olduktan sonra varsın geceleri deliksiz uyumasın, bu takıntıları kafamızdan atalım. Uyku sorunu ancak ve ancak çocuğun sağlığını olumsuz etkiliyorsa veya çocuk düzene alışmaya zaten meyilliyse düzenlenmelidir. Aksi takdirde çocuğumuzu perişan olana kadar ağlatmanın bir mantığı yoktur. Hem sağlığına zarar veriyor, hem direne direne, morarana kadar ağlıyorsa da KARARLI OLUP en kısa zamanda düzene oturtmaktan başka çare yok. Eninde sonunda 1 yıl, 2 yıl bile sürse zor olsa da alışacaktır. Kendisi alışmasa bedeni yorulacaktır.

Bu süreçte sevgi dolu olmak, sabırlı olmak, olumlu olmak, çocuğa şefkatle yaklaşmak ve onu uyku stresinden uzak tutmak tavırlarımızın genel mizacı olmalı. Bloğumda daha önce yazdığım UYKU SORUNU adlı yazımı okumanızı tavsiye ederim.
Bu zor süreçte bütün uykusuz annelere sabırlar diliyorum :)

DERYA GÜNEŞ


























6 Ekim 2015 Salı

FUFU NUN MACERALARI

Çok uzak ülkelerin birinde Fufu adında bir fil yaşarmış. Fufu'nun upuzun bir hortumu, kocaman,sallanan kulakları varmış. Fufu, hortumu ile ağaç yapraklarını koparıp yemeyi çok severmiş. Hatta öyle çok yemek yermiş ki; yavru olmasına rağmen kocaman görünüyormuş. Etraftaki herkes Fufu'yu çok sever, hortumu ile onu ıslatır, oyun oynarlarmış.
Fufu bir sabah uyanmış, annesine ve babasına "Günaydın!"demiş. Sabah kahvaltısını yapmak için en sevdiği ağacın yanına gitmiş. Uzun hortumunu uzatmış, bir dal koparmış. Sonra da yapraklarını afiyetle yemiş. Kahvaltısı bittikten sonra öyle çok susamış ki, kendisine su içeceği bir gölet aramaya başlamış (gölet ne demek?). Fufu göleti aramış aramış bir türlü bulamamış. "Uzun zamandır yağmur yağmıyor, heralde hiçbir yerde gölet oluşmadı" diye kendi kendine söylenmeye başlamış. Onun sesini duyan akbaba;
- Su arıyorsan boşuna buralarda dolaşma, yağmur yağmadığı için su bulamazsın." Demiş.
Çok susayan Fufu ise;
- Ama ben çok susadım, nereden su bulacağım? Demiş.
Kötü kalpli akbaba Fufu'nun çaresiz olduğunu görünce onu kandırmaya karar vermiş;
- Bu yoldan dümdüz gidip, şu tepeciği aştığın zaman orada su bulacaksın,demiş.
Kötü kalpli akbabanin amacı; Fufu'ya yolunu kaybettirmekmiş.
Çok susadığı için çaresiz kalan Fufu, akbabanin söylediği yere gitmeye karar vermiş. Yürümüş yürümüş yürümüş... en sonunda tepeciğin önüne gelmiş. Tepeye tirmanacakmis tirmanmasina ama Fufu'nun kollari ve bacakları çok kalınmış, parmakları da taşlara tutulmasını engelliyormuş. Fufu hemen pes etmemiş. Düz yerlerden, kayaliklardan tırmana tırmana tepenin üstüne çıkmış. Akbabanin dediği gibi burada kocaman bir nehir varmış. Fufu bir an öyle heyecanlanmış ki, sağına soluna dönmeye başlamış. (Çünkü filler zıplayamaz). Tam bu sırada Fufu'nun birden ayağı kaymış ve tepeden aşağı yuvarlanmaya başlamış. Taş, toprak, kayaliklar derken Fufu yuvarlana yuvarlana cumburlop diye nehire düşüvermiş. Nehir çok hızlı akiyormuş. Hemen hortumu ile bir ağaca tutnmaya çalışmış. Ancak ağaç Fufu'nun ağırlığını kaldiramamis ve Çıt! diye kırılmış. Fufu bu ağacın gövdesine tutunarak saatlerce sürüklenmiş. En sonunda uykusu gelmiş ve sürüklenirken ağacın kütüğünde uyuyakalmış. Uyandığında ise kendini bir ormanın kenarında bulmuş. Hemen kalkmış. Yürümeye başlamış. Artik evinden çok uzaklardaymış. Ağaç dallarına sürte sürte ormandan çıkmayı başarmış. Başarmış başarmasina ama kendini bambaşka bir dünyanın içinde bulmuş. Insanlar, arabalar, ışıklar, sesler... "Burası bir şehir olmalı" demiş ve insanların arasında yürümeye başlamış. Insanlar ise Fufu'yu görünce bir canavar görmüş gibi çığlık çığlığa oradan kaçışmaya başlamış. Fufu kendisini çok kötü hissetmiş.
- Durun kaçmayın, ben canavar değilim, kimseye zarar vermem, demiş ama kimse onu duymamış.
Biraz sonra Fufu'nun etrafını bazı insanlar sarmış ve Fufu'yu bayıltıp bir kafese sokmuşlar. Fufu gözlerini açtığında canı çok yanıyormuş. Her yeri yara bere içindeymiş. Onu kapattıkların kafes çok küçükmüş. Burada rahatça hareket edemiyormuş. Biraz sonra yan tarafta bir aslanın kukremesini duymuş;
- Hoşgeldin fil, nereden geldin böyle.
Fufu bir anda çok korkmuş.
- Ben çok uzaklardan geldim, sehirde kayboldum, beni buraya getirip kapattılar, demiş.
Zavallı Fufu, öylesine üzgünmüş ki; akbabayi dinlediği için kendine çok kızmış. Evini, annesini ve babasını çok özlemiş.
Fufu'yu günlerce bu kafeste tutmuşlar.
Günlerden bir gün bir çocuk Fufu'nun yanina gelmiş. Parmaklıkların arkasından;
- Merhaba, benim adım Barış, senin adın ne?
Ilk kez kendisi ile birinin konuştuğunu duyan Fufu çok sevinmiş.
- Merhaba benim adim da Fufu, tanistigimiza memnun oldum, demiş.
Barış kendisi ike konuşan fil ile arkadaş olmaya karar vermiş.
- Ben de memnun oldum, neden buradasın? Annenin ve babanin yaninda olman gerekmez mi? Demiş.
Fufu başından geçen her şeyi anlatmış.
Barış o kadar üzülmüş ki, " benim Fufu için bir şeyler yapmam lazım "demiş ve aklına çok güzel bir fikir gelmiş.
- ben yarin tekrar geleceğim, beni bekle, demiş ve oradan ayrılmış.
Ertesi gün Barış gelene kadar Fufu yerinde oturamamış. Barış geldiğinde çok heyecanlanmış ve şaşırmış. Barış'ın yanında Özgür, Sevgi, Doğa ve Cesur adında 4 tane daha arkadaşı gelmiş. Özgür, hayvanların tutsak edilmesini hiç sevmezmiş. Sevgi, kalbi sevgi ile dolu cici bir kızmış. Doğa, ağaçları, temiz havayı çok sever, herkesin evinde yaşamasını istermiş. Cesur ise, kimseden korkmaz, cesareti ile kötülere karşı herkesi korurmuş. Barış bütün arkadaşlarını Fufu ile tanıştırmış.
Fufu;
- Ee peki şimdi ne yapacağız, diye sormuş.
Barış ve arkadaşları bir çantadan çıkardıkları yüzlerce balonu sisirmeye başlamışlar. Bu hiç de kolay değilmiş. Çünkü Fufu çok ağırmış ve onu kaldırmak için çok balon gerekiyormuş. Hiçbiri pes etmeden balonlari tek tek şişirip bağlamışlar. Daha sonra gizlice Fufu'yu kafesten çıkararak, balonları Fufu'nun sırtından bağlamışlar. Baglar bağlamaz Fufu havalanmaya başlamış. Yavaş yavaş yerden yükselmiş. Uzaklaşmadan bütün arkadaşlarına teşekkür etmiş ve gökyüzünde yol almaya başlamış. (Çocuğa resim gösterilir)
Fufu sehirleri aşmış, bulutların üstünden geçmiş. En sonunda yuvasına doğru inmeye başlamış. Inmek için de balonlari tek tek patlatmış. En son balon patladığında ise Fufu artık evinin önündeymiş. Onu gören anne ve babasi hortumları ileona sarılıp ağlamışlar. Onu çok özlediklerini söylemişler. Fufu da birdaha anne babasından izin almadan uzaklara gitmeyecegine söz vermiş. Annesi Fufu'yu yıkamış, yaralarını sarmış. Artık çok yorulan ve uykusu gelen Fufu, yatağına yatmış ve arkadaşlarını hayal ederek uykuya dalmış. . .
DERYA GÜNEŞ

















1 Ekim 2015 Perşembe

UYKUSUZ KEDİ PİTİ


Bir zamanlar çok güzel bir evde yaşayan Piti adında sevimli mi sevimli bir kedi varmış. Piti, ailesinin en küçüğüymüş. Ablaları ve abileri Piti'yi çok sever, bütün gün onunla oradan oraya koşturur dururlarmış. Piti en çok yumaklarla oynamayı severmiş. ( yumak ne demek?) Renk renk yumakları evin içinde yuvarlar, yakalamaya çalışır, yakalayıp tekrar yuvarlarmış. Yumaklarla oynamayı çok sevdiği için annesi ona kırmızı, sarı, yeşil, mavi, pembe her renkten bir tane yumak almış. Piti yumakları ile oynadıktan sonra onları güzelce toplar, kutusuna koyarmış. Piti, her uslu çocuk gibi süt içmeyi, peynir yemeyi, balık yemeyi çok severmiş. Ama Piti'nin kötü bir huyu varmış... ( sence ne olabilir?) Piti geceleri uyumayı hiç sevmezmiş. Bu yüzden gündüzleri uykulu gözlerle etrafta dolanırmış. Herkes ona Uykusuz Piti adını takmış. Piti geceleri doğru düzgün uyumadığı için gündüzleri sürekli aa...(esneme hareketi yap) diye esnermiş. Annesi ve babası ne yaparlarsa yapsınlar bir türlü Piti'yi erken uyutamıyormuş.
Günlerden bir gün Piti'nin ablası Kiti çok hasta olmuş. Annesi ona bir sürü şey yedirmiş, Kiti de hiç itiraz etmeden hepsini yemiş. Yedikleri ona çok yaramış. Biraz iyileşir gibi olmuş ama babası onu hemen doktora götürmüş. Doktora Piti de gelmiş. Doktor Kiti'yi muayene ederken içeri sıska, zayıf, hasta bir kedi daha gelmiş. Piti bu hasta kedinin yanına giderek;
- merhaba, geçmiş olsun, hasta mı oldun? diye sormuş.
Hasta kedi sessizce mırıldanmış;
- Evet çok hastayım...
Onun bu haline çok üzülen Piti;
- Benim ablam da hasta oldu, o yüzden onu buraya getirdik. Doktor ona ilaç yazacak, heme iyileşecek.Sen de ilaçlarını iç hemen iyileş tamam mı? demiş hasta kediye.
Hasta kedi Piti'yi sessizce dinledikten sonra;
- Ben ilaç kullanmaya alışkınım, evde hiç uyumadığım için büyüdükçe daha çok hasta olmaya başladım. Annemi babamı bir türlü dinlemedim erken uyumak için. Uykusuz kaldıkça da hasta oldum. Doktor bana bir sürü ilaç verdi. İlaçları içmeyince de işte yine böyle hasta oldum, demiş.
Bunları dinleyen Piti, kendisinin de hiç uyumadığını düşünmüş. Birden telaşa kapılmış "ya ben de uyumadığım için hasta olursam!" (telaşa kapılmak ne demek, sen hiç telaşa kapıldın mı?) Bu düşünceler ile korkuya kapılan Piti, eve giderken hiç konuşmamış. Babası da;
- Piti, neden bu kadar üzgünsün, ablan yakında iyileşecek, merak etme, demiş. Piti de babasına;
- Biliyorum babacığım, ilaçlarını kullanırsa hemen iyileşecek ama ben ona üzülmüyorum, demiş. 
Babası merak etmiş;
- Peki neye üzülüyorsun? diye sormuş.
Piti babasına doktordaki hasta kedi ile konuştuklarını söylemiş. "O hasta kedi hiç uyumadığı için hasta olmuş, ya ben de hasta olursam?" demiş.
Piti'nin bu konuda endişelendiğini gören babası biraz da olsa sevinmiş;
- Evet Piti, uyumazsan o kedi gibi hasta olabilirsin, demiş. 
Bunu duyan Piti daha çok korkmaya başlamış.  Çünkü Piti hasta olmayı hiç sevmezmiş.
Eve geldiklerinde akşam olmuş. Herkes uyuduktan sonra Piti annesinin yanına giderek;
-Anneciğim ben de uyumak istiyorum, seninle uyuyabilir miyim? demiş.
Annesi Piti'nin uyumak istemesine hem çok şaşırmış hem de çok sevinmiş. Uykulu gözlerle ona bakmış ve esnemiş. aaa...!(esneme hareketi yapılır) 
-Elbetteki uyuyabilirsin Piiti ama benim yanımda değil, odanda uyuman gerek. Kendi yatağında yatarsan hem daha hızlı büyürsün hem de daha çalışkan bir kedi olursun. Seni ben her gece yatağımda yatırırsam kendi yatağın buna çok üzülür. Senin yatağın ve odan seni çok özler, ben de uykusuz kalırım, demiş. 
Piti annesine hak vermiş. Her akıllı çocuk gibi o da bir kedi olarak kendi yatağında uyumalıymış. Ama bu o kadar da kolay olmamış.
Annesi ve Piti, Piti'nin odasına geçmiş, Piti kendi yatağına yatmış ama bir türlü uykusu gelmiyormuş. Annesi ona ilk gece çok güzel bir ninni okumuş;
- Hadi uyu Piti
Uyku valti geldi
Minik Piti uyumaz
Annesi ona kıyamaz
Hadi uyu Piti
Uyku vakti geldi
Uyumadan olmaz
Boyun asla uzamaz
Hadi uyu Piti
Uyku vakti geldi
Minik Piti esnedi
(2 kere esneme hareketi yap)
Hadi uyu Piti
Uyku vakti geldi
Minik Piti uyudu
Herkes mutlu oldu...

Annesi ninniyi okurken Piti çoktaan uykuya dalmıştı bile... Annesi bundan çok mutlu oldu.
Ertesi sabah Piti uyandığında çok mutluydu. Uykusunu almış ve çok sağlıklıydı. Hemen annesinin yanına koştu;
- Günaydın anneciğim, dün gece erkenden uyudum, çok mutluyum, bundan sonra her gece kendi yatağımda uyuyacağım. Yatağım hiç üzülmeyecek. Ben yatağımı çok seviyorum, odamı çok seviyorum, yatağım çok rahatmış. Bundan sonra çok çalışkan ve uslu bir kedi olacağım, demiş.
Bunları duyan annesi öyle çok sevinmiş ki;
- O zaman bir ödülü hakettin, kahvaltıda sana en sevdiğin meyveli sütten yapacağım, demiş. Piti çok mutlu olmuş. Meyveli sütünü içtikten sonra yumaklarıyla oynamaya dalmış.
O geceden sonra Piti her gece erkenden geceliklerini giymiş, dişlerini fırçalamış, hemen odasına gidip, yatağına girmiş, annesi ona her gece masallar anlatmış, ninniler söylemiş. Annesi masal okurken Piti esneye esneye uykuya dalmış. aaa..! aaaa...! ( 2 kere esneme hareketi yap)

DERYA GÜNEŞ

30 Eylül 2015 Çarşamba

ŞEMSİYELİ ŞEMPANZE








ŞEMSİYELİ ŞEMPANZE
( Masalın ilk betimleme kısmı buğulu, yavaş ve heyecanlandırıcı bir ses tonu ile okunur)
Dünyanın çook çok uzak ülkelerinden birinde, Amazon adı verilen yağmur ormanları varmış. Bu ormanlara 1 yıl içinde bir denizi dolduracak kadar çok yağmur yağarmış. Amazon ormanları öylesine büyükmüş ki; içine bir giren bir daha yolu bulup içinden çıkamazmış… Bu ormanın insan eli değmemiş, kuytu bir köşesinde bir şempanze ailesi yaşarmış. ( insan eli değmemiş ne demek? Peki kuytu ne demek?)  Bu ailede anne şempanze, baba şempanze ve yavru şempanze varmış. Şempanze ailesi bütün gün ağaçların dallarından oradan oraya zıplar dururmuş. Ormanda buldukları yemişlerle beslenir, muzu da çok severlermiş. Yavru şempanze çok meraklıymış. Her şeyi çok merak eder, sorular sorar, her şeyi öğrenmek istermiş. Anne şempanze ve baba şempanze ise, yavru şempanzenin her sorduğuna cevap verirmiş. Eğer anne ve baba şempanze, yavru şempanzenin sorduğu soruyu bilmiyorsa hep birlikte araştırıp öğreniyorlarmış. Yavru şempanze bu sayede o kadar fazla şey öğrenmiş ki; neredeyse dünyadaki her şeyi bildiğini zanneder olmuş. Oysaki dünyada öğreneceği daha çok şey var değil mi…?
Günlerden bir gün çok yağmur yağmaya başlamış. Ee.. adı üstünde yağmur ormanı. En çok yağmur burada yağar. O günkü yağmur öylesine şiddetliymiş ki, ağaçların dalları kırılmış hatta ağaçlar devrilmiş. Karıncaların yuvalarına, yılanların deliklerine su basmış… Yavru şempanze o gün ilk kez yağmurdan korkmuş. ( sen yağmurdan korkar mısın?) Yağmur dindikten sonra anne şempanze ve baba şempanze, yavru şempanzeyi alarak nehirin kıyısına yiyecek aramaya inmişler. İnmişler inmesine ama yağmur her şeyi silip süpürmüş. Etrafta ne yiyecek bir şey kalmış ne de tutunacakları bir dal… O günden sonra yavru şempanze hem yağmuru sevmemeye hem de yağmurdan korkmaya başlamış. ( sence yağmur korkulacak bir şey mi?) o gün nehir kıyısına indiklerinde nehir çok uzak yerlerden değişik değişik malzemeler taşımaya başlamış ormana. Çünkü yağmur çok fazla yağınca nehirin suyu da çoğalmış. Su ormana, değişik ağaç dalları, yapraklar, sandallar taşımış. Bir gün yavru şempanze nehir kıyında dolanırken yeşil bir şey görmüş. Ne olduğunu anlayamamış. “oysaki annem ve babam bana her şeyi öğretmişti ama bunun ne olduğunu bilmiyorum” demiş kendi kendine. O an daha öğrenmesi gereken çok şey olduğunu anlamış. Hemen yeşil cismin yanına gitmiş. (cisim ne demek sence?)
-       - Merhaba benim adım yavru şempanze,senin adın ne? Diye sormuş merakla.
Bu cisim yeşil bir şemsiyeymiş. Şemsiye çok uzak yerlerden yağmurla birlikte buralara kadar sürüklenmiş.
-       -Merhaba benim adım da şemsiye. Ben bir uçaktan düştüm. Rüzgarlarda savruldum, yağmurlarda sürüklendim, buralara kadar geldim, deyivermiş.
Şemsiyenin ne demek olduğunu bilmeyen şempanze;
-      - Tanıştığımıza memnun oldum ama ben senin ne olduğunu bilmiyorum, seni ilk kez görüyorum, demiş.
Bunu duyan şemsiye çok şaşırmış;
-       - Neden? Sizin buralarda hiç yağmur yağmaz mı? Ben yağmur yağdığında kullanılırım. İnsanların beni başının üstünde tutarak ıslanmaktan kurtulurlar, demiş.
Yavru şempanzenin kafasında bir sürü soru birikmiş. İnsanlar kim? Neden ıslanmaktan korkuyorlar? Şemsiye onları neden koruyor? …
Yavru şempanze bunları düşünürken şemsiye tekrar konuşmaya başlamış;
-      - Yoksa sen hayatında hiç insan görmedin mi? Ben sana geldiğim yerle alakalı bir sürü şey anlatabilirim ama önce beni güzelce açıp kurutman lazım, demiş.
Yavru şempanze hemen şemsiyeyi alıp yaşadığı ağaca doğru yürümeye başlamış. Yolda şempanzeyi görenler şemsiyenin ne olduğunu çok merak etmiş. Yavru şempanze eve girer girmez anne ve babasına olan biteni anlatmış. Şemsiyeyi kuruttuktan sonra;
-       E anlat bakalım şemsiye, sen nereden geldin? Diye sormuş.
Şemsiye başlamış anlatmaya;
-       -Ben şehir denen çok büyük bir yerden geldim. Orada ağaçlardan ve hayvanlardan çok insan yaşar. Şehirlere yağmur pek yağmaz. İnsanlar bütün ağaçları kesti, ağaç olmayınca yağmur da yağmadı. Yağmur yağdığında ise insanlar kıyafetleri ıslanmasın diye şemsiyeleri yaptılar. Aslında hasta olmamak için şemsiye kullanmak gerekir. Özellikle çocuklar mutlaka yağmur yağınca şemsiye kullanmalıdır. Yoksa üstleri başları sırılsıklam olur ve hasta olurlar. Ben bir gün bir uçaktan aşağı düşüverdim. Bilmediğim bir yere geldim. Rüzgarlar beni uzak uzak yerlere savurdu. En son bir nehire düştüm. Sonra öyle çok yağmur yağdı ki; kendimi sizin ormanda buluverdim. İşte bütün hikayem bu, demiş.
Şemsiyenin anlattıkları heyecanla dinleyen şempanze şemsiye ile arkadaş olmuş.  Birlikte oyunlar oynamışlar. Yeşil şemsiye açılınca kocaman olmuş. Artık herkes yavru şempanzeye Şemsiyeli Şempanze demeye başlamış. Şemsiyeli şempanze o günden sonra her yağmur yağdığında şemsiyenin altına girmiş ve bir daha yağmurdan hiç korkmamış.
Günlerden bir gün Şemsiyeli Şempanze şemsiyesini açmaya çalışmış. Düğmesine basmış, bezinden çekiştirmiş, demirlerini kurcalamış ama bir türlü açmayı becerememiş. Ağlaya ağlaya babasının yanına gitmiş;
-       - Baba şemsiyem açılmıyor, uğraştım ama yapamadım, demiş.
Babası ağladığını görünce;
-       - Ağlayacak bir şey yok, ağlayarak derdini anlatırsan seni anlayamam, ağlamadan anlat o zaman bakalım birlikte neler yapabiliriz, demiş ve şemsiyeyi eline almış.
Şemsiyeyi eline alan baba şempanze sağına soluna bakmış. Meğer şemsiyenin demirleri küflendiği için yavru şempanze onu açamamış.(küflenmek ne demek?) Hemen şemsiyeli şempanze ile birlikte ormanda küf gideren ağaç yaprağı aramaya başlamışlar. Ormanda yürümüşler yürümüşler en sonunda küf gideren ağaç yapraklarını bulmuşlar. Bir sürü küf gideren yaprak topladıktan sonra evlerine geri dönmüşler ve birlikte şemsiyenin demirlerini silmeye başlamışlar. Demirleri ovalamışlar ovalamışlar, demirler elmas gibi parlamaya başlamış.
-      - Al şimdi aç bakalım açılacak mı şemsiyen? Demiş babası.
Şemsiyeyi eline alan şemsiyeli şempanze heyecanla şemsiyeyi açmış. Pat! Diye açılıvermiş şemsiye.şemsiyeli şempanze o kadar mutlu olmuş ki; babasının boynuna sarılmış;
-       -Teşekkür ederim babacığım, bundan sonra sana derdimi ağlamadan anlatacağım, demiş.
Babası buna çok sevinmiş. 
O günden sonra şemsiyeli şempanze şemsiyesini yanından hiç ayırmamış ve eşyalarına her zaman çok iyi bakmış. Ormandaki bütün hayvanlar da şemsiyeli şempanzeyi örnek almışlar…

Derya Güneş

ÇALIŞAN ANNELER VE ÇOCUKLARI



ÇALIŞAN ANNE VE ÇOCUKLARI
SORU- CEVAP

1.SORU: Daha önce çalışan biriydim, çocuğum olunca ara verdim, çocuğum kaç aylıkken işe dönmem en doğru olur?
CEVAP: Bunun için tam olarak şu aylık olduğunda başlamanız lazım demek yanlış olur. Her çocuğun en başta mizacı, yetiştirilme tarzı ve anneye olan bağımlılığı farklıdır. Bu yüzden temel olarak İLK 6 AY ANNE SÜTÜ ALDIKTAN SONRA, çocuk değil, anne ne zaman hazırsa o zaman işe başlamalıdır. Eğer imkanınız varsa 2 yaşına kadar siz bakın, çalışmaya daha sonra başlayın. Eğer bu imkana sahip değilseniz 6 aydan sonra başlamanız en uygunudur.

2.SORU: Bebeği olan anneler çalışma sürecinde nelere dikkat etmelidir?
CEVAP: öncelikle çalışmaya giderken bebeği emanet ettiğiniz kişinin güvenirliğini kontrol edin. büyükanneler veya akrabalardan biri bile bakıyor olsa, sizin verdiğiniz eğitim ve yetiştirme tarzının çok dışına çıkmaması gerektiğini bildirin. 
Bebeğin günlük besin ihtiyacını işe gitmeden önce mutlaka yazılı şekilde belirtin.
Hangi saatlerde yemek yedirilecek, nelere alerjisi var, ne yedirilecek, mama nasıl hazırlanacak, kaç saatte bir altı kontrol edilecek ve değiştirilecek, hangi oyuncaklarla oynaması gerekir vs hepsi yazılı bir şekilde bakıcıya verilmeli.
mümkünse eğitimli bir bakıcı tutulmalı ve yine mümkünse evde güvenlik kameraları olmalı.
Çocuğun bedeni her akşam kontrol edilmeli.
Bakıcıya gün içinde neler yaptıkları, anormal bir durum, rahatsızlık olup olmadığı her gün sorulmalıdır.
Anne bakıcı ile gün içinde mutlaka telefonda görüşmelidir.
Evde bir ev telefonu olmalı ve bakıcı evden aranmalıdır.

3.SORU: Çocuğa bakıcı tutarsak, kendi evimizde mi baktırmalıyız yoksa bakıcının evine mi götürmeliyiz?
CEVAP: En doğrusu bakıcının eve gelip, kendi evinizde çocuğunuza bakmasıdır. Böylelikle annesi evden ayrılıp çalışmaya giderken en azından çocuk yabancı bir yere gidiyormuş, terk edilmiş hissine kapılmaz. 
Eve çağırılan bakıcının referansı mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.

4.SORU: Çocukla vedalaşma nasıl olmalıdır?
CEVAP: Anne çocuktan ayrılırken dramatik veda sahneleri yaratmamalıdır. Zaten bebek büyük ihtimal yürüyemiyor olduğu için annesinin peşinden koşamayacaktır. Anne çocuğu kandırmadan, çocuğa yalan söylemeden sadece bir kez öpüp, "akşam görüşürüz" diyerek yanından ayrılmalıdır ve bu her gün bu şekilde istikrarlı olarak devam ettirilmelidir. (Çok yüksek ihtimal anne işe giderken zaten çocuk uyuyor olur)

5.SORU: Anne gittikten sonra çok ağlayan çocuk için ne yapılmalı?
CEVAP: Anne ayrılmadan önce mutlaka çocuğu sakinleştirmeli hatta mümkünse işe gideceğini belirterek uyutmalıdır. Uyandığında çocuk çok ağlarsa veya anne gittikten sonra arkasından ağlarsa anne kesinlikle geri dönmemelidir. Ağlamasına aldırmadan ( bu bir anne için çok zordur ama onun iyiliği için yapmak zorundasınız) işe gitmek zorunda olduğunu belirtip işe gitmeli ve söz verdiği saatte geri dönmelidir. Anne gittikten sonra çocuk saatlerce ağlıyorsa burada bakıcıya iş düşer. Çocuğu avutmak, oyalamak, kandırmadan onu ikna etmek bakıcının görevidir. Çocuğu iyi tanıyarak sevdiği oyunları oynatmak, sevdiği oyuncakları almak geçici bir çözüm yolu olabilir. Çocuğunuz ağlıyor diye işi bırakmak ise yapılabilecek en büyük hatadır. Bunu yaparak çocuğa "benim çalışmam bir hataydı, sen ağlayarak bana doğru yolu gösterdin, şimdi işi bırakabilirim" mesajı verirsiniz ve birdaha işe başlamanız çok zor olur.

6.SORU: Anne işten döndükten sonra nasıl vakit geçirmelidir?
CEVAP: Anne işten geldikten sonra ellerini yıkayıp kesinlikle ilk 15 dakika tamamen çocuğu veya çocukları ile özel olarak ilgilenmelidir. Sarılıp, öpmeli ve "sizi çok özledim, hasretinizden öldüm" vs demek yerine " bugün ben işteyken nasıl vakit geçirdin, bakıcı ablanla en çok ne yaparken eğlendin?" soruları sorulmalıdır. Çocuk konuşmayı bilmiyorsa kucağa alınıp bol bol sevilmeli, okşanmalıdır. İlk 15 dakikadan sonra anne " üstümü değiştirip rahatlamam ve biraz dinlenmem lazım" diyerek çocuğa bilgi vermeli ve işini yaparken çocukla konuşmaya devam etmelidir. Çocuğun içini dökmesi sağlanmalıdır. Çocukla çocuğun yaşına uygun oyunlar oynanmalı, anne bizzat bu oyunların içinde olmalıdır. Anne işten geldikten sonra çocukla temassal oyunlar oynamalıdır. Temassal oyunlar; çocuğa bol bol dokunmanızı ve sarılmanızı gerektiren hiperaktif oyunlardır. 

7.SORU: Anne işten geç geldiyse ve çocuk uyuduysa ne yapılmalıdır?
CEVAP: Çocuk uykuya dalalı bir saat olmadıysa öprerk uyandırılmalı ve anne çocuğu kendi koynunda tekrar uyutmalıdır. Yani; çocuk gün bitmeden annesini bir kere mutlaka ama mutlaka görmelidir.

8.SORU: Çalıştığım için kendimi çok suçlu hissediyorum, bu çocuğuma da yansıyor, neler yapabilirim?
CEVAP: Öncelikle suçluluk psikolojisinden sıyrılın. Artık hem eve maddi gelir sağlamak, hem babaya destek olmak hem de kadının toplumsal hayattaki yerini güçlendirmek için kadınlar çalışmak zorundadır. Çalışmayanların da elbetteki kendi tercihi. Bu tercihlerden doğru veya yanlış olanı diye bir şey yoktur. Anne hangisini yapmak zorunda hissediyorsa o, doğru karardır.  Suçluluk hissetmeyin çünkü; maddi anlamda gelir arttırmak için çalışıyorsanız zaten çocuğunuzun geleceğini düşündüğünüz için yapıyorsunuz demektir. Kendinizi iyi hissetmek için çalışıyorsanız; zaten olması gereken de budur. Sizi asıl suçlu hissettiren şey; çalışmak değil, çocuğunuzdan ayrı olmaktır. Ancak biliyorsunuz ki; zaten hayatı boyunca dizinizin dibinde oturmayacak. Ufak alıştırmalarla sizden kopması onun çok daha öz güven sahibi bir birey olmasını sağlar. Çocuğun ağlaması annenin işi bırakmasına sebep olamaz. 

9.SORU: Çalışmaya başlamanın artıları nelerdir?
CEVAP: Öncelikle anne eve maddi bir gelir sağladığı için kendine olan öz güveni artar, daha pozitif bir birey olur.
Çocuk bağımsız hareket etmeyi, anneden kopabilmeyi küçük yaşlarda öğrenir ve bu da özellikle kreşe, anasınıfına, anaokuluna veya ilkokula başlarken anneye ve çocuğa çok kolaylık sağlar.
Anne; çevresi genişlediği için yeni fikirlere daha açık hale gelir ve kendini geliştirdikçe çocuğuna olan bakış açısı zenginleşir.
Çocuk, anne dışındaki kişilere sempati duymayı ve dışa dönük olmayı öğrenir.
Çocuk; girişken olmayı öğrenir.
Çalışan annelerin çocukları öz bakım becerilerini daha hızlı kazanır.
Annesi çalışan çocuklar 6 aylıktan itibaren "bağımlılık" denen illet duygudan çok hızlı şekilde sıyrılırlar. ( anneye olan bağımlılık duygusu)

10.SORU: Çalışmaya başlamanın dezavantajları nelerdir?
CEVAP: Anne kendini suçlu hissedebilir.
Bebeğin ağlaması annede aşırı ve gereksiz bir üzüntüye sebep olabilir.
Anne çocuğun ilke kez yürümesini göremeyebilir, ağzından ilk çıkan kelimeyi duyamayabilir. (bir ihtimal)
Annenin çocuğa olan özlemi; annede " hayır " kelimesinin kullanılmasını engelleyebilir. Anne çocuğun her dediğine tamam, evet demek zorunda hissedebilir kendini.
Bakıcı kötü olabilir, çocuğa yanlış davranabilir.
Anne çalışmaya başladıktan sonra çocuğa bakan kişi tarafından evde bir disiplin boşluğu oluşturulabilir. Örneğin siz kola içmesine asla izin vermiyorsunuz ama bakan kişi veriyor. Bu da bir süre sonra çocukta anne ve bakıcıyı kıyaslama düşüncelerine sebep olabilir.
Çocuk, annenin hiç istemediği şekilde yetiştirilebilir. 
Yanlış bakıcı, psikolojik şiddetten tutun da cinsel istismara kadar her şeye sebep olabilir. O yüzden bakıcınızı iyi seçin.

Çalışan annelerin en büyük sorunlarından biri; çalıştığı için çocuğuna hayır diyememektir. Oysaki bu konuda çalışan anne veya ev hanımı anne diye bir ayrım yoktur. Anne günde 23 saat bile çalışıyor olsa, kalan 1 saatte hayır demesi gereken konularda çekinmeden hayır diyebilmelidir.
1 yaşından küçük bebeklerde en çok dikkat edilmesi gereken noktalar genel olarak; bakıcı, alerjiler, güvenlik ve iletişimdir. Çünkü 1 yaştan küçük bebeklerde kendini ifade etme olgusu çok kısırdır. Bu yüzden çocuğa bakan kişi ile sağlam bir iletişim halinde olunmalıdır.